Sene 1993. Ankara İşletme Müdürlüğünde bizim tabirimizle Şehirlerarasında telefon operatörüyüm. İlk başta “operatör” deyince teknik bir şey gibi algılamıştım. Yani anlayacağınız 118, 131, 121,133 gibi hizmet servislerinde telefonlara cevap veren sıradan bir işçiydim.
İşe ilk başladığımda ağzım kulaklarımdaydı. Artık benim de bir işim ve kazancım vardı. Oysa iki ay gibi kısa bir sürede işyerindeki haksızlıklar yüzümdeki gülücükleri yavaş yavaş yok etti.
Baktım olacak gibi değil. Haber İş Sendikasının yolunu tuttum. O tarihte Şube Başkanı olan kişiye işyerindeki usulsüzlükleri anlatım ve çözüm istedim. Başkan, “İşyeri Temsilcisi olur musun? dedi. Hemen atladım. Atama usulü Şehirlerarasının yanılmıyorsam ilk kadın temsilcisi oldum.
Kendime de iki tane yardımcı seçtim: Mehtap ve Hülya. Birlikte bütün haksızlıkların üstünden gelmek için kolları sıvadık. Artık sıra herkesi Sendika’ya üye yapmaya gelmişti. Bu arada sendikalı olanın da maaşı yükseliyordu. Ancak iş yerindeki amirler, üye olmak isteyenlere izin dahi vermiyor, üstüne üstlük işten atılma gibi şeyler söyleyip işçilerin gözünü dahi korkutuyordu. İşçi arkadaşlarımızı bilinçlendirmemiz sonrasında, durum öyle bir hal aldı ki, bu defa amirler kendileri destek olmak zorunda kaldı.
O tarihlerde “Toplu Sözleşme” görüşmeleri vardı. Bu nedenle sendika “Vizite Eylemi” kararı almıştı. Nöbetli çalıştığımızdan bir kısım işçi arkadaşları, bir gün öncesinden örgütleyerek vizite kâğıdı almalarını ve ertesi sabah erkenden işe gelmelerini istedim.
Sabah Şehirlerarasının 4. katına çıktığımda elinde vizite kâğıdı ile beni bekleyen kadın arkadaşım ile karşılaştım. Doğrusunu söylemek gerekirse hiç de bu kadar katılım beklemiyordum. Diğer tarafta ise vizite kâğıdı almak isteyenler sırada bekliyordu. Müdürler, amirler, şefler hepsi telaş içindeydi. Başlarına ilk defa böyle bir şey gelmişti. Ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Bir yanda işçileri, öte yanda beni ikna etmeye başladırlar. En güzeli ise, yüzüme dahi bakmayan bir tane müdür yardımcısının işçileri eyleme götürmemem için bana yalvarmasıydı. Fakat ben çok kararlıydım. Eyleme hep beraber gidecektik.
Durumun vahim olduğunu görünce bu sefer Sendika Başkanını devreye soktular. O tarihlerde henüz cep telefonu yok. Sendika Başkanı müdürün odasından beni telefona çağırttı. Bana işi aksatmamam gerektiğini, 15-20 kişiyi eyleme götürmemi istedi. Fakat Başkanın sözünü yerine getirmemek için, doğru olmasa da “bu mümkün değil, herkes yola düştü bile” dedim.
Mehtap ve Hülya ise bu eylemde en büyük destekçimdi. İşçi arkadaşlarımızı yanımıza alarak yola koyulduk. Ben dâhil çoğumuz ilk defa bir eyleme katılıyorduk. Bu arada Şehirlerarası nerdeyse boşalmış, amirler çalışma hayatlarının en büyük şokunu yaşamıştı.
Bütün temsilciler ellerinde işçilerden topladığı vizite kâğıtlarıyla doktorun imzalaması için sıra bekliyordu. Doktor, işe dönüş için temsilcilerden saat belirlemesini istiyordu. Birçoğu işe dönüş için, 13:30, 13.45, 14:00 gibi rakamlar önerdi. Sıra bana gelmişti. Doktor, “kaç yazayım?”diye sordu. Ben de “Doktor Bey, bizim işimiz çok ağır, mümkünse en son saatleri yazarsanız çok mutlu olurum.” dedim. Doktorun gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Şaşırdı. Bir süre bana bakakaldı. Sonra sırayla 16:45, 17:30, 17:45.
Eylem sonrası, yakın olduğu için Gençlik Parkı’na gidip çalışma hayatımızın en keyifli gününü geçirdik. Birlik ve beraberliğimiz bir sonraki eylemde üç katına çıkmıştı. Başmüdür “Binnur da kim” diye merak edip beni tanımak istemişti. Onu da bir başka yazıma bırakıyor tüm meslektaşlarımı sevgiyle selamlıyorum.
Binnur ÇELEBİ
Telekomcular Derneği
Genel Sekreteri
|