Türk Telekom özelleÅŸmenin eÅŸiÄŸine gelmiÅŸti. O sırada ben de Ä°nsan Kaynakları Dairesi BaÅŸkanlığında Disiplin Åžubesinde memur olarak görev yapıyorum. Ancak öyle yoÄŸun çalışıyorduk ki, bir arkadaşın yanına beÅŸ dakikalık kahve molasına gitmek bile hoÅŸ karşılanmıyordu.
Genel Müdürlük ise hummalı baÅŸka bir koÅŸuÅŸturma içindeydi. ÖzelleÅŸtirmeye yönelik kanun hazırlanıyordu. Personelin yeni görev ve sorumlulukları belirleniyordu. Velhasıl toplantıların ardı arkası kesilmiyordu. Üst düzey amirler sabah akÅŸam sürekli toplanıyor, tartışıyor ve yeni kararlara imza atıyorlardı. Bu da yetmiyormuÅŸ gibi eÄŸitim seminerlerine gönderiliyorlardı. Alt kademe çalışanları da “Biz ne olacağız?” sorusuyla karşı karşıya kalmış, endiÅŸeli bekleyiÅŸ içine girmiÅŸti.
Nihayetinde, herkesin dolayısıyla da ülkenin kaderini tayin eden Telekom’un özelleÅŸtirilmesine yönelik o muhteÅŸem Kanun Taslağı hazırlandı. Bu kalın kitabın içine bir de “Geçici Maddeler” koymuÅŸlardı. Kanun Taslağında beni ilgilendiren kısımları okudum. Ancak kafam Geçici Maddelere takılmıştı. Üst kata çıkıp, BaÅŸkan Yardımcılarından biri ile Kanun hakkında konuÅŸmaya baÅŸladım. BaÅŸkan Yardımcısına, “EÄŸer bu Kanun çıkarsa ve siz, benim başıma keyfinize göre birini ÅŸef, amir ya da müdür atarsanız, ben bunu kabul etmem.” dedim. Bu sözüme oldukça sinirlenen BaÅŸkan Yardımcısı, kıpkırmızı kesilerek, masanın üzerindeki yeni hazırlanan Kanun kitabına hiddetle vurup, bana bağırarak, “Okumuyorsunuz” dedi. Ben de elimi aynı kitabın üzerine koyarak, “Okudum. Ancak keÅŸke her ÅŸey kitabına göre yapılsa, ne yazık ki burada kitabına göre yapılmayan çok ÅŸeye ÅŸahit oldum.” dedim ve kapıdan hırsla çıktım.
Aradan çok fazla bir süre geçmedi. Türk Telekom’un ÖzelleÅŸtirmesi gündeme bütün ağırlığı ile oturdu. Çalışanlar “Kapsam Ä°çi” ve “Kapsam Dışı” diye ikiye ayrıldı. Ayrıca çalışanların görev ve sorumlulukları, atama ÅŸartları, mesai saatleri ve ücret artışları da yeniden belirlenmiÅŸti. Yeni sözleÅŸmeye geçecekler mevcut ücretlerinin iki ya da üç katı maaÅŸ alacaklardı. Keza, mevcut iÅŸçilerin hafta sonu fazla mesai ücretleri de üç katına çıkmıştı. Yeni sözleÅŸmeye imza atan üst düzey amirlerin aÄŸzı kulaklarındaydı. Ä°ÅŸin tuhaf tarafı da kimse kimseye tam olarak kaç lira maaÅŸa imza attığını dahi söylemiyordu. Ä°mzalamayanlar ise panikteydi.
Tam da bu sırada herkese bol kepçe terfiler dağıtılmaya baÅŸlandı. Ä°nsan Kaynakları Dairesi BaÅŸkanlığında ise yalnızca Tayin Åžubesinde çalışanlara “Geçici Maddeler”e istinaden sınavsız ÅŸef, amir, müdür gibi patır patır terfiler verildi. Bu durum tepemi attırmıştı. Hiçbir arkadaşımı yeni görevlerinden dolay tebrik etmedim. SoluÄŸu daha önce konuÅŸtuÄŸum BaÅŸkan Yardımcısının odasında aldım. Haksızca yapılan son terfilere atıfla, yine masanın üzerinde duran ve herkesin hayatını alt üst eden o muhteÅŸem Kanun kitabını iÅŸaret ederek, “BaÅŸkanım, hani okumuyorduk?” diye sordum. BaÅŸkan Yardımcısı adeta bir suçlu gibi mahcup bir ÅŸekilde başını öne eÄŸdi ve hiç konuÅŸmadı.
Yine haklı çıkmıştım. KeÅŸke çıkmasaydım. Ancak, görünen köy kılavuz istemiyordu. Bu terfiler bundan sonra yapılacak olan diÄŸer haksızlıkların da habercisiydi. Ben ve benim gibiler için Türk Telekom’da artık bir gelecek yoktu. 2002 yılının Mart ayında 4046 sayılı ÖzelleÅŸtirme Kanununa göre baÅŸka kuruma geçiÅŸ yapmak için dilekçeyi yazmaya baÅŸladığımda kimse inanmamıştı. Tıpkı Kültür ve Turizm Bakanlığında istifa dilekçemi blöf yaptığımı zannedenler gibi. Ve göçmen kuÅŸlar gibi yuvadan ayrılıp bir baÅŸka diyara gitme zamanıydı.
Binnur Çelebi
|