GEÇMİŞE ÖZLEM
Şöyle dönüp bir bakıyorum da geriye… yüreğim sızlıyor. Anılar bir ayrı yakıyor içimi, kaybettiklerim bir ayrı. “Ne güzel günlermiş” derken yalan değil gerçekten yüreğim sızlıyor.
Eskiden yeni yıla girerken heyecanlanırdık. Babamın elinde kuruyemiş ve meyve dolu fileyle döneceği saati hasretle beklerdik. Biz tombalamızı hazırlardık, babam oyun kağıtlarını. Konu komşu gelir, nasipte ne varsa onu yerdik. Leblebi, çekirdek, sarı üzüm, iğde, keçi boynuzu süslerdi masamızı. Havai fişekler yoktu göğe yükselen ama, şen kahkahalarımız çınlatırdı yeri göğü. Akrabalarımıza, eski dostlarımıza, arkadaşlarımıza kartpostallar atardık hayırlı seneler dilemek için. Ev telefonumuzu arayan gurbetteki ablamızın ya da abimizin sesi süslerdi yılbaşı gecemizi. Gece tam on ikide dansöz çıkar ama biz anamızdan babamızdan, bacımızdan utanır bakamazdık o ekrana… başımızı öne eğer, ayağa kalkar birbirimizi öperdik “yeni yılın hayırlı uğurlu olsun” diyerek.
Anamın patlattığı mısır değme kajudan, babamın aldığı portakal elma, Hindistan cevizinden ananastan, mangodan daha lezzetliydi. Kız kardeşlerimin en büyük lüksü bigudilerle saçlarını kıvır kıvır yapmaktı. Çam süslemezdik, can süslerdik o güzel birlikteliğimizle. Babamın sinirlendiği tek şey komşu Mustafa amcanın piştide onu yenmesiydi. Öyle sinirlenir öyle sinirlenirdi ki “kağıt çalıyor” derdi. Portakal kabuklarını yanan sobamızın üstüne koyardık, evimizin içini o mis gibi koku sarardı. Genellikle kar yağar kartopu oynamaya çıkardık. Yırtık leğenlerden kayak yapar kayardık. Elimiz, yüzümüz kızarır, annem sinirli sinirli bağırırdı “yarın hasta olursanız sorarım size”….diye. Biz kaymaya devam eder ne bıkar, ne usanırdık.
O yıllarda hiç kimse bize yeni yıla girerken adını eğlence koyduğumuz şeyleri yapmaya haram, yasak, günah diye yaptırımlar koymadı. Çünkü biz noel kutlamadık. Hıristiyan adetlerine biz de uyalım ve bu adetleri devam ettirelim diye de düşünmedik. Yeni bir yıla giriyoruz diye keyifli bir akşam geçirirdik.
Haram, yasak, günah diye bildiğimiz; yalan, riya, hırsızlık, iftira atmak, kul hakkı yemek gibi şeylerdi.
Şimdi yeni yıla girerken kendimizce eğlenmeye haram diyenler sanırım saydığım şeyleri ya haram saymıyorlar ya da asla hiç ama hiç yapmıyorlar !!!!! Ya da anamız babamız bize haramı helali yanlış öğretmiş.
O yıllarda, annemin elime tutuşturduğu tepsiyi ihtiyaç sahibi komşularımıza götürürken, oyunumuzu böldü diye söylenirdim. Eve döndüğümde aman oğlum şu tepsiyi de şunlara, şu torbayı da şunlara götür diyeceğini bildiğim için oyalanırdım. Ben söyleniyorum diye kulağımı çeker, bi suratıma tükürmediği kalırdı. Nasıl ayıplardı bizi sen nasıl Müslümansın diye. O yıllarda hakikaten aç uyuyan komşumuz olmazdı. Herkes birbirini bilir, herkes birbirine yardım ederdi. Milletçe fakirlik paçamızdan akardı belki ama sokakta bu kadar dilencimiz olmazdı.
Hırsız diye bildiğimiz tek kişi piştide kağıt çalan Mustafa amcaydı. Yıllar sonra oğluna halamın kızını istediğinde hepimiz birden “hayır!” dedik. Niye biliyor musunuz? Çünkü hırsızdı. Biz onu hep hırsız bildik.
Babam; annemin tepsi tepsi yemek gönderdiği komşumuzun oğluna yar etti hala kızımı. Fakirdi ama dürüsttü. Babam “iyi yere verdik kızı” derken omuzları dikleşmişti. Çünkü dürüstlük en büyük zenginlik, en büyük erdemdi.
Yazdıkça yazasım geliyor, andıkça burnumun direği sızlıyor o günleri. İçinden çıkamıyorum ben bu işin. Ben o günleri mi özledim? Yoksa artık arayıp da bulamadığım o emsalsiz değerleri mi?
Geçen günleri geri döndürmek mümkün değil ama o eski değerlerimizi yenilemek mümkün.
Hepimize özlediğimiz değerlerin yeniden can bulacağı yıllara kavuşmamızı diliyorum. Bütün sevdiklerimizle, değer verdiklerimizle, sağlıklı ve huzur dolu hayırlı seneler…
Atanur YILMAZ
|