Deprecated: mysql_connect(): The mysql extension is deprecated and will be removed in the future: use mysqli or PDO instead in /home/umitseno/telekomculardernegi.org.tr/ayarlar.php on line 7

Deprecated: mysql_escape_string(): This function is deprecated; use mysql_real_escape_string() instead. in /home/umitseno/telekomculardernegi.org.tr/ayarlar.php on line 24

Deprecated: mysql_escape_string(): This function is deprecated; use mysql_real_escape_string() instead. in /home/umitseno/telekomculardernegi.org.tr/haberdetayi.php on line 24

Deprecated: mysql_escape_string(): This function is deprecated; use mysql_real_escape_string() instead. in /home/umitseno/telekomculardernegi.org.tr/haberdetayi.php on line 27
LİZBON İZLENİMLERİ | Telekomcular Derneği
  Sitedeki Açıklarınızı Kapatınız
 
LİZBON İZLENİMLERİLİZBON İZLENİMLERİ

Tarih: 2018-05-23

 

Lizbon, Batı Avrupa’nın en eski şehirlerinden ve başkentlerinden biridir.  İlk ciddi yerleşimi M.Ö. 120’lerde Fenikeliler döneminde başlayan (ve bir limana sahip olan), 1260 yılından bu yana da Portekiz’in başkenti olan şehir İber Yarımadasını en uzun nehri olan Tejo Nehri’nin Atlas Okyanusuna döküldüğü noktada kurulmuştur.

Şehrin tarihinde 200 yıl Roma egemenliği, 450 yıl Müslüman Arapların egemenliği, 60 yıl İspanya egemenliği ve 4 yıl da Fransa egemenliği dönemleri vardır. Bugün bütün bu kültürlere ait çeşitli eserlere ve izlere şu veya bu şekilde rastlamak mümkündür.

Son nüfus sayımına göre yaklaşık 500.000 kişinin yaşadığı şehir, çevresiyle birlikte toplamda 3,5 milyon bir nüfusa sahiptir. Buna göre 10.500 nüfusa sahip olan Portekiz’in üçte biri burada yaşamaktadır. 

Portekiz ülke olarak Avrupa Birliğinin fakir ülkeleri arasında yer almasına rağmen, Lizbon Bölgesinin gelir ve refah düzeyi AB ortalamasının üzerindedir.

Şehrin genel nüfus yapısı içerisinde eski sömürgelerden köle olarak getirilmiş veya daha sonraki yüzyıllarda göçmen olarak gelmiş ciddi bir Arap, Zenci ve Siyahî Afrikalı ile Güney Amerikalı ve Hindistanlı insan bulunmaktadır. Bunu her yerde, her semtte görmek mümkündür.

Avrupa’nın en fazla turist çeken başkentlerinden olan Lizbon havalanın yılda 20 milyondan fazla yolcu trafiği bulunmaktadır(1). 1994 senesinde Avrupa Kültür Başkenti olan Lizbon, 1998 senesinde de Expo '98'e ev sahipliği yapmıştır.

Avrupa Birliğinin var olan sıkıntılarını çözmek için yaptığı “Avrupa Ekonomisini Yeniden Canlandırma”  antlaşması, 13 Aralık 2007 tarihinde burada imzalanmış ve bugün “Lizbon Antlaşması” olarak anılmaktadır.

Tipik bir Akdeniz iklimine sahip olan şehir tıpkı İstanbul ve Roma gibi yedi tepeli şehir olarak tanınmaktadır. Ayrıca yine tıpkı İstanbul gibi şehir iki yakalı ve ortasında da Tejo nehrinin Atlas Okyanusuna ulaşmadan önce yarattığı muhteşem görünümlü boğazı mevcut.

Bu muhteşem boğazın iki yakasını birleştiren iki köprü bulunmaktadır. Bunlardan birincisi 1966 tarihinde açılan ve 1974 yılında Karanfil Devriminden sonra adı 25 Nisan Köprüsü olarak değiştirilen asma köprüdür. Köprünün toplam uzunluğu 2228 metre olup, sudan yüksekliği 70 metredir. İki katlı olarak inşa edilen köprünün alt katında 2 hatlı raylı sistem, üst katında ise 6 şeritli bir otoban yol mevcuttur.

 

Günlük ortama trafik 200 tren ve 200.000 araç geçişi olarak belirtilmektedir. Saf pik demirden yapılmış olan köprü kırmızı renge boyanmıştır. Geceleri son derece göz alıcı bir ışıklandırma mevcuttur.

İkinci köprü ise daha yeni bir tarihe aittir. 29 Mart 1998 tarihinde, yani Avrupa'dan Hindistan'a bir rota keşfedilmesinin 500. yıldönümünde açılan ve 16 km uzunluğundaki bu köprünün adı Vasco da Gama adınıtaşımakta olup toplamda 1 milyar dolara mal olmuştur.

Şehirde gezilecek pek çok tarihi eser mevcut olup bunların başında Sao Jorge Kalesi, Başkanlık Sarayı, Azize Meryem Katedrali, Belem Kulesi, Jerenimos Manastırı, Santa Justa Asnsörü ve sayısız irili ufaklı tarihi kilise gelmektedir.

 

Ayrıca başta Donanma Müzesi olmak üzere çok sayıda müze ve müze statüsünde eser mevcuttur. Hiç değilse en önemlilerini dolaşayım deseniz bile en az 3-4 gün ayırmanız gerekli bu şehre. Ayrıca hemen hemen her meslek ve sanayi dalının bir müzesi var.

Şehrin tarihinden ve tarihi eserlerinden bahsederken çok önemli bir şeyi hemen belirtelim. Tarihinde iki önemli deprem geçirmesi nedeniyle şehirdeki pek çok eserin buğun görülen kısımları yıkıcı 1755 depreminden sonra ayakta kalan veya yeniden yapılan bölümlerinden oluşmaktadır (2). Önemli bir kısmının yapım tarihi de zaten bu tarihten sonradır. (ilk yıkıcı deprem 1531 de meydana gelmiştir)

 

Ayrıca yine çok sayıda tarihi alanı ve bu alanları süsleyen devasa yükseklikte ve büyüklükte heykeller mevcuttur. Bu heykellerin üzerindeki kral ve diğer tarihi şahsiyetlerin neredeyse hepsi bir at üzerinde betimlenmiştir. Heybetli duruşlarıyla aşağıdakilere büyüklüğünü göstermekten memnun bir edayla mağrur ve gururlu bir şekilde bakmaktadır.

Gerek heykellerin üzerindeki atlı şahsiyetlere, gerekse Saray Arabaları ve Posta Tarihi müzesinde ve neredeyse her parkta ve alanda bulunan heykellerine bakınca,  atlara karşı ilginin ve verilen önemin farklılığını görmemek mümkün değil. Bu durum bana bizim tarihimizde sözde “atın Türkler için yaratılmış kutsal bir hayvan” olduğu inancını hatırlattı.

Gerçekten de tarihimizde atın yeri çok büyük ama ata verilen önem ve ona duyulan saygı Portekiz’in onda biri kadar değilmiş. “Bizde heykel yapmak yasaktı da ondan böyle, yoksa ata bizde saygı duyuyoruz” açıklamalarının ötesinde bir durum ve ruh hali var burada.

Tarihi şehirde daracık sokaklar hemen dikkat çekmektedir. Ancak bu sokaklarda gezinmek apayrı bir güzellikle tanıştırıyor insanı. Pek çok evin duvarlarında ve cam kenarlarında olağanüstü güzellikte, rengârenk süslemeler ve tıpkı bizim eski semtlerimiz gibi camdan cama, balkondan balkona ip ve makara sistemiyle kurulan düzeneklerle kurutulan çamaşırlar.

Bütün bunlar yetmezmiş gibi üstüne üstlük birde hanımların camdan cama, yüksek sesle sohbetleri. O da ne; yoksa ben İstanbul’da eski mahallemde miyim dedirten haller. Gel de sevme bu şehri.

 Lizbon’da Metrolar soldan gidiyor, tıpkı bizim metrobüsler gibi. Mavi - kırmızı -sarı ve yeşil olmak üzere 4 ayrı hatta çalışan bu metroların hepsi birbiriyle 2- 3 yerde kesişiyor. Ve bunlarla bağlantılı olarak, yine hepsi birbiriyle kesişen 4 ayrı tren hattı mevcut. Şehrin en önemli tarihi semt ve güzergâhlarını dolaşan tramvaylarının yanında, nerdeyse tüm önemli yokuşlarda asansör dedikleri feniküler raylı sistemler kurmuşlar.

Ana caddeler hariç neredyse tüm cadde ve sokakların, meydanların Arnavut kaldırımıyla döşeli ve çeşitli desenlerle süslenmiş olması da şehre ayrı bir güzellik katmaktadır.

Şehrin güzelliğini bozan hiçbir şey yok mu derseniz o da tıpkı bizim gibi cadde ve sokaklarda, kaldırımlar üzerinde veya binalara yaslanmış telefon yer altı şebekesine bağlı saha dolapları ve lokal abone dağıtım kutuları. Ancak açıkta giden, sallanan abone teli karmaşası görmek pek mümkün değil. Bu yanıyla bizden ilerideler. Üstelik bizde olmayan bir şeyi de yapmışlar. Çok önemli bulduğum, beğendiğim, özenle düzenlenmiş Telekomünikasyon Müzesini de kurmuşlar. Tebrik ediyorum bu yaklaşımlarını.

Tüm Avrupa’da olduğu gibi burada da yayaların trafikte geçiş üstünlüğüne aşırı saygı duyulmakta. Sizin kaldırımda beklediğinizi görünce hamle yapmasanız bile araçlar mutlaka duruyorlar ve acele etmeseniz dahi, şoförler bu durumdan hiç de şikâyetçi gözükmüyor.

Burada hemen şunu özellikle belirteyim ki şoförler bizim ülkemizdekilere göre son derece dikkatli. Yoksa sadece yayalara yol vermek için durduklarında bile en azında 80 -100 tane arkadan çarpma vakasına şahit olurdum herhalde. Bu nedenden dolayı duyduğun korna sesi ise sıfır.

Onbeş gün boyunca çoğunlukla yaya olarak dolaştığım şehirde dikkatimi hemen çeken bir şey daha vardı ki bu konuda bizden çok ileride oldukları bir gerçek. Sokaklarda hiç sahipsiz köpek göremedim, kedi ise yok denecek kadar azdı. Ama başka bir şey vardı. Bütün meydanlarda ve müzelerin önlerinde güvercinden bol bir şey yoktu.

Hani hep söylenir ya; “bir ülkedeki veya şehirdeki medeniyetin seviyesini ölçmek için onların sokak hayvanlarıyla ilişkisine bakın” diye. İşte bunu gözlerimle test etme imkânını bir kez daha buldum.  Sizden hiç kaçmıyorlar, adeta onlara basmamak için çaba sarf ediyorsunuz. Böyle bir durumu hatta daha da ötesini yıllar önce Milano’da görmüştüm. Yemi atmak ne mümkün, gelip daha avucunuzun içindeyken bitiriyorlardı.

Son olarak dikkatimi çeken bir şey daha vardı. Portekizlileri son derece sakin ve başkalarının haklarına saygılı, oldukça yavaş hareket eden bir yapıda gördüm. Bir hizmet alanla ilgileniyorsa asla sizin acelenizi ve hatta sizi görmüyorlar bile. Üç kişilik bir sıranın bile size gelmesi dünya bir zaman alabilir.

Önemli olan o anda hizmet almakta olanın tüm ihtiyaç ve sorularına cevap verilsin. Hal böyleyken bugünden tarihe bakınca “böyle bir ulusun nasıl olup da dünyanın dört bir yanında sömürgeleştirme yaptığına ve kan döktüğüne şaşırmamak” elde değil.

Türkçeden başka bir dilmeden, şehri ve bunca müzeyi nasıl dolaşabildiğime gelince birincisi vücut dili ve birkaç kelime İngilizce her şeye yetiyor (3).  Ama işin başka bir güzel yanı yardımsever oluşlarında yatıyor.  İkincisi de, Türkiye’den, İstanbul’dan geldiğimi, dil bilmediğimi belirtince gülümseyerek verilen bir “ooo” karşılığı ve çoğunlukla “Galatasaray, cim bom bom” söylemi ile sorunu çözene kadar yapılan uğraşlar.

Bu arada tarihi turta tatlınız olan Nata’yı ve barbeküde Sardalya balığınızı da çok sevdim.

Tekrar görüşmek üzere Lizbon…

 

(1)- Lizbon Havaalanı: Resmi adı Portela olan havaalanın asıl adı Humberto Delgado Havaalanıdır. Delgado, 1965 yılında Salazar diktatörlüğü döneminde İspanya sınırından ülkeye girmeye çalışırken öldürülen eski bir muhalif generaldir.

(2)-1 Kasım 1755 tarihinde meydana gelen depremde şehirde ilk anda 20.000 kişinin öldüğü ve daha sonra meydan gelen Tsunami ve üst bölgelerde çıkan yangın nedeniyle de kimi tarihçilere göre 10.000 kişinin daha öldüğü belirtilmektedir.  Uzmanlara göre depremin şiddeti en az 8,5 düzeyinde olmalıydı ki böylesine bir yıkım gerçekleşsin.

(3)- Portekizce. Bir batı Roman dili olup halen dünya üzerinde 260 milyon insanın konuştuğu bir dildir. Portekiz’den başka başta Brezilya olmak üzere, 7 ülkede resmi dil, 4 ülkede ortak resmi dil, 5- 6 ülkenin çeşitli eyaletlerinde de yaşayan/konuşulan bir dildir

Bu Haber 3268 defa okunmuştur.
MUZAFFER ÜNVER´İN BABASI VEFA
Dr. MEHMET HOZİKLİGİL VEFAT E
MUSTAFA LÜTFİ UZUNER VEFAT ET
ÜLKÜ ALTINOK VEFAT ETTİ.
ERDAL ERDEM´İN KIZI EVLENİYOR
TUNAY AKBULAK VEFAT ETTİ.
BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN.
TÜLİN FİDAN VEFAT ETTİ.
FEVZİYE ÖĞRETMEN VEFAT ETTİ
SÜLEYMAN DEMİREL´İ ANIYORUZ
ARAŞTIRMACI YAZAR FAZLI KÖKSAL
NİHAT BAŞKAYA VEFAT ETTİ.
RAMAZAN BAYRAMI MESAJI.
HALİL YALÇIN BÖBREK NAKLİ OL
NURDAN TAN´IN ANNESİ VEFAT ET
SALİM YALKUT VEFAT ETTİ.
KABRİN NURLA DOLSUN KÜÇÜK PR
KONFERANS İPTALİ
CELAL ÇAM VEFAT ETTİ
MEHMET KOÇ´UN ANNESİ VEFAT ET
BU KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
 
  Copyright © 2006-2011 Telekomcular Dernegi
Web sitesinde yer alan yazi,resim ve materyaller izinsiz kullanilamaz,kopyalanamaz!